19.5.09

...

Senin boynun uzun, ellerin uzun, öpüşün uzun. Geceleri, büyük bir melankoliyle camdan dışarıya, yağan yağmurun altındaki far ışıklarına bakışın, o bakışın uzun. Üzülme beni bırakıyorsun diye; biraz vakit geçirdin kısaca, oyalandın işte; insanoğlu, oyalandıkça büyür.

Geçip giden hiçbir şey gaflet sayılmamalı, zaman dahil. Zamanın aklî dengesini bozan trajik sevgililer olacağımıza aynı hastalığın iki farklı belirtisi gibi yaşarız başkalarının vücudunda. Daha çok çiçek açarsın, salacak daha çok kokun var zulanda. Şüphesiz, eklenmeye gelmedin ya dünyada birine, birilerine - start hakemin de yok parmağının kasıldığı tetikte.
Korkmuyorsun da: Ya namludan sıfır çıkarsa diye. Ben seni dinliyorum. Sen bana olur olmaz, sevdiğin kişinin kamera arkasını anlat. Çekim hatalarını. Onu ilk ilhak edişini. İşgale koşan istila güçlerinin salyalarını, irileşen gözbebeklerini, bir yengecin atak yaptığı sırada, aslında yana ilerlemesinin hayvanda yarattığı depresyonu, kumsaldaki diğer deniz yaratıklarının bunu alay konusu yapmasını, bu salaklığın nesilden nesile aktarılmasını, o yengecin bana benzediğini, benim o yengece benzediğimi, benzeşen şeylerin sıfıra karşılık geldiğini, evet, hep bunları anlat.
Ben seni dinliyorum. Konuşur gibi yazarlar ya, konuşur gibi dinliyorum seni. Konuşur gibi sustuğuma da bakma; kendisiyle oyalanılan bütün nesneler kadar gizli özneye has gizli bir özgüven bu. Çember ile daire'nin arasındaki fark kadar, yani bir alan sahipliği meselesi. Gurur meselesi. Ur meselesi.
Tahtından indirilip boynu vurulmaya götürülen çocuk padişahlar, "Eve mi gidiyoruz, oyun bitti mi?!" diye sormuşlar mıdır?! Kaç çocuk sevgilinin boynunu vurdun sen?!Ayağı kırıldığı için öldürülmesi gereken atlar, "Ben yalnızca bir ayakmışım yalnızca!" diye söylenmişler midir kendi kendilerine?! "Ve nal, hani uğur getirirdi?!" Ayağı kırılan kaç sevgiline silah çektin?!Kaç filme yarısında girdin, kaç filmin yarısında çıktın; kaç aşka sürpriz başlangıç yaptın, kaç aşkın ortasında bir 'game over' hissi kapladı içini?!
...
Küçük İskender

15.5.09

Son zamanlarda iyi anlaştığımı varsaydığım,hatta ve hatta ona karşı beslediğim sevgi ve sempatinin nirvanaya ulaştığını düşündüğüm anlarda,birden olmadık yerde o kişinin bazı hareketlerinin laçka-samimiyetsiz-çıkar hesaplı-bencilce olduğunu "farkettiğimde" surat ifademin nasıl bir şekle dönüştüğünü görmeyi çok isterdim.Keşke bugün karşımda bir ayna olsaydı belki bugün de gülebilirdim.

farketmek bazen kötü

6.5.09


İsteyerek içlerine daldığım ardından uyanmak için çırpınsam da uyanamadığım,birden ne olduğunu bile anlayamadan kabuk değiştirip kabusa dönüşen rüyalarım var..kurtulamadığım,kendimi ayıltamadığım..
fotoğraf:Metin Demiralay

3.5.09

acı var mı acı?


-Sınav yaklaştıkça aylaklığım bünyemde yüksek dozda asabiyete neden olmakta.Etrafımda ki büyük-küçük her gelişmeye olumsuz yaklaşır oldum.

-Yaş büyüdükçe içerden gelen küçülme istemi olmadık yerlerde olmadık hareketlerde bulunmamla vücut buluyor.Olgun olmadığımı bıkbıklayıp duruyorlar.

-Hayattaki ideallerini çoktan unutmuş,amaçsız,alışılagelmiş zamanlarını tüketmekle meşgul olan insanlarla dolu çevrem.Korkuyorum onlar gibi olmaktan ya da aslında onlar gibi olduğumu farketmekten..

-Ve onunla saçma sapan bir oyun oynuyoruz..Etrafımızda bizi seviyor görünen insanları bu oyuna dahil etmekten korkmuyoruz.Oyun bittiğinde birimizden birinin pilinin bitmiş olucağının farkındayız.Umursamıyoruz.Birbirimizi o kadar fazla incitiyoruz ki..Oyun uğruna o kadar fazla yaralıyoruz ki..Ve ben aldığım darbelere sürecek merhem bulamıyorum etrafta.O da bulamıyor ama buldum numarası yapıyor.O benden daha oyuncu ve benden daha şanslı.Beni yensin ve bitsin istiyorum herşeyi bırakıyorum sessizleşiyorum bitirmiyor.Beni oyuna tekrar tekrar çağırıyor.Dayanamıyorum koşa koşa gidiyorum..