8.12.09

koca yılın kısa (?) özeti...


2009 un ilk günleri gözyaşları ve beklemeler içinde geçti. Şizofren gibi başka bir şehirde her gördüğüm silüette onu gördüğümü sanmam ve tepki vermem kuzenimin hakkımda tamamen delirdiğimi düşünmesine neden oluyordu. Neyse ki bu melankoli hali sanırım sadece 5 gün sürdü. Ben o 5 gün belki çok ağladım asla yapmam dediğim şeyleri yaptım bekledim filan ama hepsine değmişti. İstediğim olmuştu. Zorla da olsa onu karşıma almayı başarmıştım. Aradan geçen 2 yılı bir saatte telafi edebilmem gerçekten başarıydı bana göre. Ve işim bitmişti. Artık tekrar onu görmek için çabalamayacaktım. İstediğim olmuştu. Zayıf olmama rağmen ilk defa güçlü gibi görünebilmek bana iyi gelmişti. Enteresan bir şekilde bitirebilmiştim onu içimde…


En azından o an için…


Sonra tekrar şehrime döndüm. Yeni başlangıçlar yapmaya hazır bir şekilde.Ocak ayında yeni başlangıç yapanların istatistiği alınsa yüzde 90lara varırız değil mi? sürü psikolojisi? Olsun benim bir şikâyetim yok. Değişim her zaman iyidir.

Ama istatistiklere tekrar bir göz atalım o yüzde 90lara varan kişilerin yüzde kaçı gerçekten değişebildi? Ben değişememişim. Çoğumuz yeni sayfa açtım demekle kalıyoruz.


İşte bu kötü…


Ocak ayının ilerleyen zamanlarında aktif siyasette rolüm olsun istedim. Kaderin cilvesine bak ki tam da yerel seçim zamanının hızlandığı bir döneme denk gelmişim].toplantılar, sözler, kızgınlıklar v.s.


seçim zamanı herkes eteklerindekini döker ve o arada duyduklarının yüzde 90 ı yalandır…(90 sayısına niye takıldım bilmiyorum =))bu yıl siyaset bana çok şey öğretti. Mesela çıkarcı olmayan adam yok denecek kadar az. Mesela siyasette hep yosunlaşmış insanların sözlerine itimat edilir. Gençsen çaylak damgasını yersin. İnsanlar nasihat vermeye bayılır. Yalan söylemek insanlara normal gelir.

Ama her şeye rağmen eğer sen senden sonraki neslin daha demokratik bir ortamda yaşaması için uğraş veriyorsan bunların hepsi vız geliyor ve enteresan ama siyaseti bu kötü özelliklerine rağmen sevmeye başlıyorsun.

[ Bulunduğum partinin adını açıklamak istemiyorum Çünkü ne kadar inkâr etsek, biz genellemeyi seven bir toplumuz. Ve hoşgörümüz sıfır. Bu yüzden ne söylersem söyleyeyim beni benim ideolojilerimle değil partimin ideolojileriyle yargılayacaksınız]


Ocak şubat ve mart ayı seçim yoğunluğu ile geçti. Harikaydı.7/24 beraberdik. Mitinglere katılım sağlıyorduk. Siyaset, gündem her şeyi konuşuyorduk. Ve güzel geçen her şey gibi bu da çabuk geçti.Nisan ayı benim için oldukça durgun geçer gibi düşünmüştüm. Başlarda o seçim yoğunluğunun artık bittiğini ve etrafın tenhalaştığını görmek bocalamama neden olmuş bile olsa sonra benim ve arkadaşlarımın duygusal bağlamda yaşadıkları, benim yapmam gerekenler, kimilerinin beni uzaktan yargılamaya bayılıyor olması nisan ve mayıs aylarını da oldukça yoğun geçirmeme neden olmuştu.


Ve haziran…Girmem ve kazanmam gereken bir sınavım vardı. Ve önümde tam 1,5 ay… Siyasetten geri kalmadım. Toplantılarıma devam ettim. Hatta projeler bile hazırladım. Projemi en güvendiğim yakın arkadaşımla paylaştım. Zaten düşünce ve projenin doğuşu ikimizin bir sohbeti vesilesiyle olmuştu. Komisyon oluşturdum. Toplantılar yaptım. Ses getireceğine inandım. Beni projenin başkanı seçtiler sonra o yakın arkadaşım akrabalarının düğünü, tatil, taşınma derken ilgilenemedi pek. Başlarda sadece bu nedenlerden sanıyordum ama ileriki zamanlarda onun “senin bu projeyi tek başına sahiplendiğini görünce bende kendimi çekmiştim ve olup biteni uzaktan izledim sadece katılım sağladım” demesiyle başka nedenlerinin de olduğunu anlamış oldum. Kendine göre haklıydı belki ama ben yarı yolda kalmıştım. Başaramamıştım. Bunu yapmak yerine beni uyarabilirdin diyebilmiştim sadece.Sonraları unuttum gitti. Sonuçta yakın arkadaşımdı. Ve ne düşündüğünü geçte olsa söylemişti. Kin tutmak bana göre değil hiç olmadı.

Haziran ve temmuz da geçmişti. Temmuzda birde sınavıma girmiştim ve hani o ocak ayında beni çok ağlatan ve benim bitirdiğimi sandığım kişiyle işler baya düzelmişti. Her şey iyi gidiyordu.


Lakin ağustos öyle geçmedi…Önce o kişiyle aram tekrar bozuldu. Çok sevmeme rağmen bir karar vermem gerekti. Kararım arkadaş kalmak daha mantıklı demekti

Dedim… Karşı çıkmadı ve bitti.


Ben niye ve nasıl bittiğine kafa yorarken sınav sonuçları açıklandı. Puanım yüksekti hatta baya yüksekti.80 sorudan 4 yanlış iyi bir neticeydi. Ama yeterli değildi. Benim maksimum 2 yanlış yapmam lazımdı. İstediğim yerler çok yüksek yerlerdi.Olmadı.Sonra proje bitti.Benim için ağustos kâbuslarımın başlangıcıydı ama daha her şeyle yüzleşmemiştim. Karalar bağlamak için erken olduğunu sonra öğrenecektim.


Ve eylül…

Eylül benim için alabildiğine durgun ve yeni bir şeyler yapma istekleriyle geçti. Yapmak istediğim hiç bir şey gerçekleşmedi.


Ekim’in sonlarına doğru işe girdim. o aralar birine aşık oldum sandım. Ama olmamışım. Hala karar veremiyorum yani. O çok ağlatan ve arkadaş kalmaya çalıştığım kişinin başka birini bulduğunu öğrendim. İş hayatının zor olduğunu da…


Kasım ve devam eden aralık ayı ise benim için kaybediş ayları…


Yeni insanlar tanımak güzel. Bu işin bana tek katkısı sanırım bu. Hala bir şeyler yapabilmek için uğraşıyorum kendi çapımda. Siyasetten vazgeçmiş değilim. Sınırlarımı zorlamak istiyorum. Kurban bayramında Ankara’ya gittim. Buram buram siyaset kokan yere hoş geldim diye mesaj attım arkadaşlarıma. İlk birkaç gün Ankara’da olmak çok güzeldi benim için. Sonra o çok ağlatan diyorum ya hani onunla görüştük. Arkadaşız ya hala. Onunla görüşmek bana hiç iyi gelmedi tabi. Arkadaş kalmanın ne kadar mantıksız olduğunu öğrendim. Hele ki hala seviyorsam. Onun benim yerime çoktan başka birini bulmuş olması gerçeği de yanında bonus tabi… Arkadaş kalmaktan da vazgeçtik. Konuşmama kararı aldık. Bu diğer başarısızlıklarımı da hatırlatınca baya kötü oldum ben. Çöktüm.

Yarın doğum günü.3 sene sonra onun doğum günüyle bu kadar ilgili olan ben, uzaktan sessiz ve sedasız onun bile haberi olmadan kutlayacak olmam kendime acımama neden oluyor.İşte böyle. Geçen koca yılın hafızamda bıraktıklarını olabildiğince yazıya dökmeye çalıştım.Yeni yılda yeni hayallerim olur mu acaba diye bekleyerek geçiriyorum şu aralar.


Çok yorulduğumu hissediyorum ama biliyorum ki dinlenme şansım olmayacak.

25.11.09

üniversitelerde katsayı uygulaması (adaletsizliği) geri döndü.sayısaldan hukuk için uğraşan arkadaşlarımın döktükleri terin her damlası haram sana DARBECİ BARO.

Bu nasıl bir hukuk?Yılına göre karar veriyor.Daha önce biz YÖK ün işine karışmayız diyen hukukçular(???) için değişen ne ?

15.11.09

Şimdilerde çok farklı tatlar yaşıyor olmanın dayanılmaz hafifliği diyebilmek adına neler verebilirdim? Çok şey… Ama ağır yaşadıklarım. Ve bunların hepsi benim hatam. Hata olsa bile ağırda gelse sevmek güzel.
Her gün görebilmek için türlü cambazlıklar, saçma sapan bahaneler v.s.
**
Sadece aşk ve sevgiden bahsetmek fevkalade iyi gelebilirdi bana, konuştukça aşkın içine batma durumları olur ya hani ve senin batmaman gerekir dudak bükerek başka konulara değinmek istiyorum. Ama güzel be. Sevmek yani.
**
Demokratik açılım sürecinde herkes iyi niyetli olsun dedik, empati dedik, barış dedik derdimizi anlatamadık. Milletin vekili olmuşlar hala ilkokul tadında devam eden hareketler sergiliyorlar. Milleti temsil etmenin sorumluluğunu kavrayamayan inatçı bay – bayanlar. Yüz karalarımız. Masalara vurmak kime neyi kazandırır?
**
Havalar iyice soğudu. Koordinatör bir ağabeyimiz var çalıştığım yerde sobaları içten yakalım önce demişti. Uyum sağlayabilirim. Evet.
**
Başta aşktan bahsetmiştim ya o benim için değil. Aşka inanmam ben kimseyi görmek için saçma sapan bahaneler uydurmam Duygu değil mantık lazım. Yersen .)
**
Kendini zorladıkça saçmaladığının farkında mısın Merve?
**
fark ettim, bu bloğu açtım açalı sürekli kafam karışık benim.

2.11.09

etki tepki

2 Kasım Pazartesi 19:00 TÜNEL Meydanı DARBEYE KARŞI 70 MİLYON ADIM KOALİSYONU

üstüne eklenecek ne var ki ?
orda olunmalı.
ayrıca :
Mazlum-Der, DTP, DSİP, EHP, Genç Siviller, DÖH, Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur De, ÖSH, yeşiller Partisi üyeleri ne duyarlılıkları için teşekkür etmeli.

1.11.09

bişey*ler


Tanımlamalara, ayrıntılarda boğulmaya lüzum yok. Artık farklı yollarda yürüyorum. Gidiş yerim belli değil. Süregelen bir bekleme hali. Neyi niye beklediğini bile bilmeyen bir bünye.
Hayat karmakarışık zaman geçtikçe ve ben büyüdükçe daha bir çorba oluyor sanki…

3 senedir zorla devam ettirdiğim sevgilerim ve hayallerim mevcuttu. Şartlar ekim ayında bu yosunlaşmış alışkanlıklarımın üzerine kezzap döküp sorunlu bölgelerimi temizlememi söyledi. Başta istemedim. Ama zorladılar. Bende çaresizce temizlemeye çalıştım. Canım yandı. Çok ağladım. Ben bu sene ağlamadığım kadar ağlamışımdır herhalde. Anladım ki ağlamak sadece çocuklar için bir çözüm yolu. Hatta her çocuk için bile değil.

Bu sene nasıl biter kestirmek çok zor. Bir fikri dahi yürütemiyorum. Ya da tahmin etmekten korkar oldum.

Yazamadım buraya. Yazacak çok şey oldumu yazamıyorsun. Kelimeler birikiyor, birikiyor ama yerlerine güzel güzel dizemiyorsun. Yazmak ayrı bişey*.Dertlerini ustaca anlatan kalemlere buradan selam ediyorum.
Yazmadığım zamanlarda birkaç şey öğrendim. Hemen paylaşalım.
*bazen öyle sırlar olur ki onu sadece senin bilmen gerekir. Çünkü kendini ister sev ister sevme seni en iyi anlayan varlık yine kendin.
*sen iyi niyetlerle bir şeyler yapmaya çabalasan bile herkes iyi niyetli değil. Ve öyle şeyler yaparsın ki aslında ben bunu yapmak istememiştim sen nasıl böyle anladın demek zorunda bırakır hayat seni. Olan olmuştur. Bu durumlarda genelde çoktan insanlar kafalarında sen hakkında yargıya varıp hükmünü giydiriyorlar. Etiketlenmek kötü. Duygudaşlık şart.
*kalp kalbe karşı falan değil. Benden söylemesi

Bu yazıda böyle oldu. Biraz karamsar ve yoğunluklu olarak şaşkın. Umarım her şey değişir güzelleşir falan filan.
Hadi gittim ben…” şimdilik”.
not : o resim ruh halimi ne güzel yansıtıyor dimi? şaşkın v.s. ^^

8.10.09

bekle

kökten olmasa bile derinden değişim var. tema,içerik,ben,blog,fotoğraf ...herşey değişecek.az kaldı.
başlığa uy. :)

2.10.09

insanların bencil olmaları canımı sıkıyor.

1.10.09

...

Birkaç evlik ıssız bir köy. Dağların yamacına kurulmuş. Yukarılarda, köyü tepeden gören bir askerî birlik var. Köy daha önce boşaltılmış sonradan köylülerin geri dönmesine izin verilmiş.
Hayatın ve ümidin uzağında yaşayan birkaç aile bulunuyor köyde.
Bu köyde, başka ülkelerin başka şehirlerinde yaşayan kendi yaşıtlarına göre çok büyük zorluklar içinde bir ömür süren Ceylan, küçük bir kız.
Bir keresinde götürüp fotoğrafını çektirmişler.
Herhalde ilk çekilen resimlerinde gözleri kapalı çıkmış ki biri onu uyarmış, “gözlerini açık tut” diye.
O da gözlerini kocaman açmış. Resmi öyle çıkmış.
Ceylan, on dört yaşlarında. Önceki gün hayvanlara yaprak toplamak için köyün biraz ilerisindeki koruluğa gitmiş. Bir patlama sesi duyulmuş. “Yukarıdan” gelen bir havan mermisi ya da roketle paramparça olmuş Ceylan.
Elleri ve dizleri kalmış geriye.
Bedeninin parçaları ağaçlara dağılmış.
Köyün muhtarı herkese haber vermiş. Kimse gelmemiş, kimse ilgilenmemiş.
Sonra bizim gazeteyi aramış. Olanları anlatmış. Birileri gelip de bir soruşturma yapsın diye beklemiş köylüler.
Doktorun, savcının geleceğini sanıyorlarmış. “Can güvenliği” nedeniyle gelemeyeceğini bildirmiş savcı. Kendi yerine, eline bir kamera tutuşturduğu imamı göndermiş, imam kızın ve vurulduğu yerin resimlerini çekmiş.
Ceylan’dan geriye ne kaldıysa toplayıp bir battaniyeye koymuşlar, dokuz kilometre ötedeki bir başka askerî karakola götürmüşler. Bir doktor, karakolun bahçesinde “otopsi” yapmış, kızın “bedeninde” şarapnel taneleri bulmuş. Resmî bir rapor tutmuşlar, Ceylan’ı gömmüşler. Bir daha kimse ilgilenmemiş. Ne askeriyeden bir açıklama, ne bir soruşturma, ne bir özür.
“Başınız sağolsun” diye köye gelen biri bile çıkmamış.
Ölen bir köylü kızı. İşi “büyütmeye” ne gerek var?
Oradaki insanların ölmesi kimin umurunda? Bizim gazete yazmasa Ceylan’la kim ilgilenir?
Bizim gazete yazsa Ceylan’la kim ilgilenir, onu da bilmiyorum ya.
Küçük bir köylü kızını askerî birlikten atılan bir mermiyle vurup ortadan kayboluyor devlet. Bunun hesabını kim soracak?
Bizim muhalefet partileri, “Kürt açılımı gerçekleşirse, demokrasi ve eşitlik gelirse Türkiye bölünür” diyorlar. Kürt açılımı olmadığında Kürt çocuklarını, kuş avlar gibi rahatça vurup öldürürsün ve “Türkiye yekpare kalır” öyle mi? Böyle mi sanıyorsunuz? Ceylan vurulalı 48 saat oldu, kimseden ses çıkmadı. Bu ülke çoktan bölünmüş. Siyasetçileri, gazetecileri, televizyoncuları çoktan bölmüşler ülkeyi. Ceylan, zengin bir şehrin, zengin bir semtinde yaşayan zengin bir Türk ailesinin kızı olsaydı ve “havan topu ya da roketle vurulsaydı” bu ülke bu kadar sessiz mi kalırdı?
Vicdan dediğiniz o tuhaf şey böyle durumlarda ortaya çıkıyor işte. Vicdanın varsa, öldürülenin kim olduğuna, ne olduğuna bakmıyorsun. O vicdan, o ölüm karşısında sızlıyor ve sen ayağa kalkıyorsun.
Siz, siyasi kararlar ülkeyi bölecek diye korkmayın, ülke “vicdanından” bölünüyor önce.
“Vatanım, vatanım” diye bağıran o Baykallar, o Bahçeliler, küçük bir kızın ölümü karşısında “benim insanım,” diye bağırmadığında bu ülke bölünür.
Başbakan, ıssız bir köydeki küçük kızın hesabını sormadığında bu ülke bölünür.
Medya, bu kızın ölümünün peşine düşmediğinde bu ülke bölünür.
Bu ülkeyi böyle bölüyorlar
. Benim umurumda bile değil ülke bölünür mü bölünmez mi...
Bu ülkenin vicdanı var mı yok mu, benim umurumda olan bu.
Ceylan’ı öldürüp böyle sustuktan sonra ülke “bütün” kalsa ne olur, bölünse ne olur?
Küçük bir kızın bu kadar rahatlıkla öldürüldüğü bir ülkenin “bütünlüğünden” ne yarar çıkar?
Issız bir köyde yaprak toplayan küçük bir kızı vurup öldürdüler.
Herkes sustu.
Ceylan’ın ölümü, eğer içinizde bir yere değmiyor ve sizin canınızı acıtmıyorsa, sizin vicdanınız Ceylan’dan çok önce ölmüş demektir.
“Birlik, bütünlük ve vicdansızlık” içinde yaşarız. Belki de “bütünlük” dedikleri bu ortak vicdansızlıktır.

Ahmet Altan

bu yazıdan ve Ceylan'ın haberinden sonra üzerine cümle kuramayacak kadar kadar üzgün ve acizim...

11.9.09

sevgili genç

*anlıyorum büyüyorsun.kişiliğin oturuyor.önemli insan modları v.s. ok. hepsi hoş güzel şahane - de ,illa eleştirmek için eleştirme çabalarına girdiğinde buna dininden başlama.bak dinİN diyorum hala.bir aitlik söz konusu.ait hissetmiyorsan gönül işi olduğunun farkına var,ayıl birşeyler yap ama bunu pazar malı gibi ortaya sürme.saygınlık kat hayatına.inan yada inanma mesele bu değil.inandıklarının arkasında dur yeter.

*inanmayanları terbiyesiz,ahlaksız,pis biri olarak görme.özde insan olarak bak.sen kimsenin inancından sorumlu değilsin.kendi terbiyenle,ahlakınla,temizliğinle ilgilen.etiketlemekten vazgeç.kalıplaşma.

*farzedelim türbanı var ama elinde bira var.hem dinci hem ayyaş pis ucube v.s deme.ilgilenme.bez parçasına takılma.kıyafetçi olma.kimin neyi neden giydiğini sorgulama.kendi giydiklerinle mutlu olmasını öğren.

*farzedelim sarhoş ama camiye girmek istedi.onu oraya almamazlık etme.senin dinin insanları ötelemeyi yasaklar.insan insanı eleyemez.bu sana düşmez.bırak Allah ile kul arasına girme.herkesin ibadet şekli kendine.

*gündemi takip et.zıt fikirlere tahammül etmesini öğren.empati kur.

*arkadaşlarını sev.çok sev.fedakarlık yap ama abartma.

*kendini sev,beğen ama dozunda bırak.

*karşı çıkma işini matah birşey sanma.hakkını savun,haksızlığa sessiz kalma yeter.

*anneni babanı küçük görme gibi bir aptallığa sakın düşme.sen giderken onlar o yollardan gözü kapalı geçiyorlardı.

*başkalarını eleştirmek seni daha zeki yapmaz.eğer konuya hakim değilsen susmasını bil.

*aşık olmak acizlik değildir.sevgini ifade et.çekinme.karşındaki sana öküz dedirticek kadar tepkisiz olsa bile vazgeçme.içinde kalmasın.sevmek ayıp değil.hiç olmadı.

*her gördüğüne aşık olduğunu sanma.haddini bil.beni hasta etme.

*şarkılar bu hayata anlam katan nadir şeylerdendir.müzik arşivini genişlet.tek bir akımda sabit kalma.hayat kısa değmez bir akıma.(arada kötü espiriler yaparsam alttan al.hoşgörülü ol.gülümse.)

*sabah uyandığında aynaya ilk baktığında 30 sn. içten gülümse.hayat o gün sana daha güzel gelicektir.gelmezsede beni suçlama.

*oku sürekli.reklamları,blogları,alt yazıları,kitapları,dergileri v.s. ne varsa oku.sürekli oku.bırak deli sansınlar.kaçımız akıllı ki?.

*yukarda söylediklerimi kaale al ya da alma.senin bileceğin iş.neden böyle şeyler yazdığımı sorgulama.bazı şeyler nedensizdir.yada farklı bir nedeni vardır da anlatılmaz hani.ne biliyim işte çok derine inme her zaman.biraz yüzeyde kal.aklını kullan ama gereksiz şeylerle yorma.

*eğer bunları okuyorsan seni tanımasam da sevdiğimi bil.sevilmek güzeldir.artık farkına var.

30.8.09

Bazılarının bizleri dışlamaya çalıştığı bir dünyada: biz demokratlar,o bazılarını bile dışlamamayı daha baştan kabul ediyoruz.Bunun bir tür yanılgı olduğunu söylemek belki mümkün.Ancak tarih gerçek yanılgının,bir kimliğin ötekini dışlama mantığı ile beslenmesi olduğunu DEFALARCA gösterdi.ÇOK İSTENİYORSA Türkiye'ye de bir kez daha gösterecek!

25.8.09

olasılıksızdan

Hangisi daha büyüktür?

a) Beklenen değer (fiziksel yaşamdan zevk alma)
yada

b) Beklenen değer (dini hayat)

Varsayım…

a) Olasılık (ölümden sonra hayat yok) * (hedonizmden alınacak zevk) + olasılık(ölümden sonra hayat var)* (sonsuza dek lanetlenmek)
ve

b) Olasılık (ölümden sonra hayat yok) * (dinden alınacak zevk) + olasılık ( ölümden sonra hayat var ) * (sonsuz mutluluk )

Sonsuz mutluluk = +∞
Sonsuza dek lanetlenmek = -∞

Eğer bir denklemde sonsuzu kullanırsanız bu diğer her şeyi etkiler, çünkü çok büyük bir sayıdır, böylece (a) hedonizmin beklenen değeri negatif sonsuz ve (b) dini hayatın beklenen değeri pozitif sonsuz.

Ölümden sonra insanın ruhunun yaşamasının veya her hangi bir şekilde bir hayat olmasının olasılığı ne kadar az olursa olsun, Pascal’ın dine bağlı bir hayat yaşamasından beklediği getiri, yine de dünyevi zevklerle hedonistik bir yaşam sürüp de sonsuza dek lanetlenmeyi göze alacağı bir durumun getirisinden daha büyüktür.

Pascal bunu anladığı anda da hayatının geri kalanını dine adaması gerektiği açıktı..

14.8.09

düşündümde..

Hayatım öle pek iç açıcı değil.Neye dokunduysam kırılıp milyonlara ayrılıyor aniden..İsteyemiyorum artık o derece.Belkide istemeyi bilmiyorumdur..
Gerçekten birşeyler yapabilmeli ama..
bir adım atmak bile değil ,belki sadece düşünmek oadım atabilirmiyim diye düşünmek...
Ben bütüncü biri-idim.Yani değişim olucaksa aniden olsun,timden olsun bir dk da çok şey değişebilir diyordum ve genellemeye katıyordum herşeyi.Evet aklınıza gelen en ince ayrıntısına kadar herşey..
Ama geçenlerde eleştirel günlüğün kadının faşisti yazısına yaptığım bir yorum vardı.Bir çözümü var mı? varsa ben göremiyorum diye..Eleştirl günlüğün bana ithafen verdiği cevap düşünmeme neden oldu:
Bunun icin “çözüm var mı? ben göremiyorum” diyoruz. Cunku cozum diyince biz buyuk bir kerelik donusumler bekliyoruz. Yok oyle degil. Kucuk kucuk seylerle baslamali bu. Ve bu kucuk seyler buyuk devrimler gibi “nesnel ve oznel kosullarin hazir olusunu” beklemeyi de gerektirmiyor. Bu kucuk seyler “hemen- simdi” diyor.
evet farkettim ki ben herşeyde büyük değişimler bekliyorum.mesela diyorum ki şunun olması için şunun olması gerek başka türlü olmaz bu başka yolu yok..olmadığında da kendimi yıpratıyorum yıllarım ve çabalarım boşa gidiyor..
ben sanırım bende ki en büyük sorunu buldum.artık küçük şeylerle başlamayı planlıyorum.hayatıma küçük rötuşlar getirerek..mesele ilk önce artık somurtmamayı ve kendime acımamayı öğrenebilirim..
küçük şeyler beni büyük hedeflerime ulaştırır mı bilmem ama denemekten zarer gelmez..

"yorumu okuyana kadar büyük birkerelik çözümler bekleyen imkansızcı biri olduğumun farkında değildim..farkındalığı sağladığı için eleştirel günlüğe teşekkür ediyorum..umarım bu farkındalık bana yeni soluklar kazandırır..zira buna ihtiyacım var.."

15.7.09

boğazımda düğümlenen hayaller kırgın gözyaşlarına dönüşmesini istememek suç olmamalı..
illaki gözyaşımı istiyenler varsa ben sevinç gözyaşları dökmeyi becerebileceğimi düşünüyorum.
-.-

10.7.09

acısıyla tatlısıyla geçen zaman..yazarak rahatlama çabalarım..blogları okudukça kendimden parçalar ekleyerek yazılarla bütünleşmelerim..ağlamalarıma,dalgınlıklarıma,sinirlenmelerime,gülüşlerime benimle beraber eşlik eden klavye tıkırtıları ve satırlar..her imla hatamda,her devrik cümlemde,her anlatım bozukluğumda her saçmaladığımı düşündüğümde kendime kızmama rağmen vazgeçemediğim bana ait olan benden birşeyler barındıran sayfam..
100. yazılar özel midir değil midir bilmem.bildiğim tek şey bu 100. yazıda önce ki yazılarım gibi kafamın rahat olmayışı..
büyümek bana göre değil.içimde ki çocuk yeteri kadar özgür değil.hayata dair ciddi kaygılarım ve içimde kalan hevesler var.
küçük çocuklar heveslenir,büyükler büyüdükçe heveslerinden vazgeçer derler.hiç vazgeçmedim.vaz-ge-çe-me-dim..
çok zor.kendimi kandırmak,iyi günlerin olucağına inanmak çok zor.ben büyüdükçe dünyam kirleniyor.kirlendikçe temizlemek mümkün olmuyor.
daha bu yaşımda bir çok şeylere geç kaldığımı farketmek artık beni sadece yormuyor.ciddi yaralar açıyor zihnim de ve kalbimde...
istediklerimden vazgeçsem ve bana dayatılan hayatı yaşasam bundan farklı bir durum olmazdı o yüzden vazgeçmicem.
100. sayımda daha iç açıcı daha böyle nasıl desem umut dolu yazılar yazmak isterdim tabiii...yapcak bişey yok.diğer 100. lere artık.

9.7.09

şaşkın

hayatımda asla yola girmez diye düşündüğüm bir çok şey bu sene düzeldi,ya da şimdilik benim gördüğüm o.
Lakin benim hayatımı değiştirebilecek nitelikte bir değişim henüz söz konusu değil..Olsun diye son bir haftadır hem madden hem manen o kadar çok uğraşıyorum ki bundan kelli hayatın anlamı ben de bir çoğalıyor bir eksiliyor.Bigün mutluysam diğer gün mutlaka iki göz iki çeşme ağlayabiliyorum.
Dengesizlik aldı başını yürüdü bünyede..Sabaha sen istersen naraları eşliğinde başladığm gün bi kaç saat sonrasında senden bi cacık olmaz şeklinde ki usanç cümlelerine dönüşüyor.
Sonum nolur bilmiyorum.Allah'a dua ederken alacaklı gibi dua etmekte istemiyorum.İpin ucu bazen o kadar kaçıyor ki...
vel hasıl günlerim hem zor hem güzel..özlediğim iki arkadaşım bu günlerde ziyaretime geldi.partide çalıştklarımın meyvelerini almaya başladım,ailemle sorunlarım yok ama zor olan kısmı bu saydığım güzel şeyler bugün böyleyse yarın zıttı olabilecek şeyler.Bana kalıcı mutluluklar lazım ya da bir işi gerçekten başardım ben! diyebilmem lazım.işte bunun için çabalıyorum.biraz geç kalmış olsam da çabam görülmeye değer..
lütfen hemen bitsin bu sene dediğim bu yıl biterken ,bitsin kelimesini kurarken düşlediğim düş gerçekleşmiş olsun..
lütfen..:/

6.7.09

sevgili günlük..


Yazıcak çok şeyim varken bende ki bu boşvermişlik hissi cümlelerimi toparlamaya engel oluyor.

Hayat nasıl? diye sorarsan derim ki :

şişman hatunların pazartesi diyete başlayıp öğleden sonra diyetlerini bozmasından kelli girdikleri suçlulukla karışık bırakmışlık psikolojisi içindeyim.

Hayatımı rayına sokmaya çalışırken daha da rayından çıkarabilme yeteneğime sadece gülebiliyorum.

Biliyor musun en kötüsü bu.

en dibe vurduğum an şu an.

o kadar uykum var ki..Ama uyumama engel olan yanlışlarım var.


birgün bu satırları olmak istediğim biri olduğum zaman okumak isterim (ya da isterdim..)

herneyse hayata dargınım böyle giderse küserim günlük onu uyarır mısın?

3.7.09

gün hep bugünde kalsaya...

4.6.09

Bir zamanlar günlüklerime not düşerdim.kırıldıkça yazardım.kırıldıkça kalemimden kusardım.yazdıkça ağlardım ben.köşeme çekilmiştim tam bir sene.dışarı çıkmalarım seyrekti.sürekli ağlardım ondandır bu sene hiç ağlamadım.ağlamanında bir sınırı varmış diye düşündüm hep.çok kere güzel olur herşey diye beklemeyi tercih ettim.beklemek herşey değilmiş meğer.beklemek hiç bir isteğini yerine getirmezmiş.
Değiştim ,değişiyorum.Üzüldüğümde konuşmak,yazmak dertleşmek yerine unutmuş gibi yapıyorum belki gerçekten unutuyorum..Ama bi gün güle oynaya evinden çıkmışken ufacık bir şey oluveriyor...Yanından geçen birinin parfüm kokusu seni bulunduğun mekandan alıp başka bi yerlere götürüyor.Hani şu çok kırılıp döküldüğün ağladığın kendini geberttiğin kendine bile saygını yitirdiğin bir ana döndürüyor..Koku hafızası seni bazen yanından geçen herhangi birinin vasıtasıyla yakalıyor.
İşte o an anlatılamıyor...
Bazen beynimin bu kadar seri şekilde hatırlamak istemediğim şeyleri hatırlatıp,kendimle hesaplaşmama neden olmasına lanet ediyorum...
Bir kitapta okumuştum "hayalimizi gerçekleştirebilirsek,başarabilirsek geçmiş aniden silinevir.Hem kendin silersin,hem çevren siler."
Ben de hayal ediyorum..Gerçekleştirmek için önümde kısacık zaman var.








Geçmişimi artık güzel hatırlamak istiyorum...

2.6.09

bu bana reva mı?

bir heves blog okurum diye açtığım sayfalarda izin reddedildi davet edilmemiş görünüyorsunuz benzerinden yazılar gördüğümde çok üzülüyorum öyle böyle değil.

19.5.09

...

Senin boynun uzun, ellerin uzun, öpüşün uzun. Geceleri, büyük bir melankoliyle camdan dışarıya, yağan yağmurun altındaki far ışıklarına bakışın, o bakışın uzun. Üzülme beni bırakıyorsun diye; biraz vakit geçirdin kısaca, oyalandın işte; insanoğlu, oyalandıkça büyür.

Geçip giden hiçbir şey gaflet sayılmamalı, zaman dahil. Zamanın aklî dengesini bozan trajik sevgililer olacağımıza aynı hastalığın iki farklı belirtisi gibi yaşarız başkalarının vücudunda. Daha çok çiçek açarsın, salacak daha çok kokun var zulanda. Şüphesiz, eklenmeye gelmedin ya dünyada birine, birilerine - start hakemin de yok parmağının kasıldığı tetikte.
Korkmuyorsun da: Ya namludan sıfır çıkarsa diye. Ben seni dinliyorum. Sen bana olur olmaz, sevdiğin kişinin kamera arkasını anlat. Çekim hatalarını. Onu ilk ilhak edişini. İşgale koşan istila güçlerinin salyalarını, irileşen gözbebeklerini, bir yengecin atak yaptığı sırada, aslında yana ilerlemesinin hayvanda yarattığı depresyonu, kumsaldaki diğer deniz yaratıklarının bunu alay konusu yapmasını, bu salaklığın nesilden nesile aktarılmasını, o yengecin bana benzediğini, benim o yengece benzediğimi, benzeşen şeylerin sıfıra karşılık geldiğini, evet, hep bunları anlat.
Ben seni dinliyorum. Konuşur gibi yazarlar ya, konuşur gibi dinliyorum seni. Konuşur gibi sustuğuma da bakma; kendisiyle oyalanılan bütün nesneler kadar gizli özneye has gizli bir özgüven bu. Çember ile daire'nin arasındaki fark kadar, yani bir alan sahipliği meselesi. Gurur meselesi. Ur meselesi.
Tahtından indirilip boynu vurulmaya götürülen çocuk padişahlar, "Eve mi gidiyoruz, oyun bitti mi?!" diye sormuşlar mıdır?! Kaç çocuk sevgilinin boynunu vurdun sen?!Ayağı kırıldığı için öldürülmesi gereken atlar, "Ben yalnızca bir ayakmışım yalnızca!" diye söylenmişler midir kendi kendilerine?! "Ve nal, hani uğur getirirdi?!" Ayağı kırılan kaç sevgiline silah çektin?!Kaç filme yarısında girdin, kaç filmin yarısında çıktın; kaç aşka sürpriz başlangıç yaptın, kaç aşkın ortasında bir 'game over' hissi kapladı içini?!
...
Küçük İskender

15.5.09

Son zamanlarda iyi anlaştığımı varsaydığım,hatta ve hatta ona karşı beslediğim sevgi ve sempatinin nirvanaya ulaştığını düşündüğüm anlarda,birden olmadık yerde o kişinin bazı hareketlerinin laçka-samimiyetsiz-çıkar hesaplı-bencilce olduğunu "farkettiğimde" surat ifademin nasıl bir şekle dönüştüğünü görmeyi çok isterdim.Keşke bugün karşımda bir ayna olsaydı belki bugün de gülebilirdim.

farketmek bazen kötü

6.5.09


İsteyerek içlerine daldığım ardından uyanmak için çırpınsam da uyanamadığım,birden ne olduğunu bile anlayamadan kabuk değiştirip kabusa dönüşen rüyalarım var..kurtulamadığım,kendimi ayıltamadığım..
fotoğraf:Metin Demiralay

3.5.09

acı var mı acı?


-Sınav yaklaştıkça aylaklığım bünyemde yüksek dozda asabiyete neden olmakta.Etrafımda ki büyük-küçük her gelişmeye olumsuz yaklaşır oldum.

-Yaş büyüdükçe içerden gelen küçülme istemi olmadık yerlerde olmadık hareketlerde bulunmamla vücut buluyor.Olgun olmadığımı bıkbıklayıp duruyorlar.

-Hayattaki ideallerini çoktan unutmuş,amaçsız,alışılagelmiş zamanlarını tüketmekle meşgul olan insanlarla dolu çevrem.Korkuyorum onlar gibi olmaktan ya da aslında onlar gibi olduğumu farketmekten..

-Ve onunla saçma sapan bir oyun oynuyoruz..Etrafımızda bizi seviyor görünen insanları bu oyuna dahil etmekten korkmuyoruz.Oyun bittiğinde birimizden birinin pilinin bitmiş olucağının farkındayız.Umursamıyoruz.Birbirimizi o kadar fazla incitiyoruz ki..Oyun uğruna o kadar fazla yaralıyoruz ki..Ve ben aldığım darbelere sürecek merhem bulamıyorum etrafta.O da bulamıyor ama buldum numarası yapıyor.O benden daha oyuncu ve benden daha şanslı.Beni yensin ve bitsin istiyorum herşeyi bırakıyorum sessizleşiyorum bitirmiyor.Beni oyuna tekrar tekrar çağırıyor.Dayanamıyorum koşa koşa gidiyorum..

14.4.09


23 yıl öncesi ılık bir bahar sabahı...Laleler her tarfta açıvermişler hayat güzel gibi gözüküyor sanki.. yine de ağlıyorum ana rahminden çıkarken..belli ki korkularım var bir ihtimal dünyaya tam bağlanıcakken "ama sonumuzda olucak yaa" diye düşünerek çelişkinin doruğuna ulaşacak olduğumu hissetmem olabilir.Diğer ihtimalde dünyanın benim dönemimden sonra çivisinin çıkması.reenkarnasyona inandığımızı varsayarsak belkide önce ki hayatımda prensestim şimdi ki hayat yaşanır mı ulan diye isyan etmem.Ya da çok basit bi neden : ebemin popoma vurması.

23 yıla çok şey sığdırılabilir belki..Benim bu geride bırakmak üzere olduğum 23 yılda çok matah şeyler yaşamadım.Annemlerin ilk agu-bugu kelimelerimle sevinir olma hallerini aşmış olmaları ve artık benden daha fazla beceriler sergileme beklentisi içinde olma konumlarına transfer olmaları benim açımdan zor bir dönem.Onlar için de sabır gerektiren bir süreç olsa gerek.Zira hala beklentilerinin (yaşamak dışında) karşılığını verebilmiş değilim.(bence)

Bugünleri özel kılan nedir ne değildir hiç böyle felsefik biraz da teknik konulara girecek kadar halli değilim.Kafamda uykusuzluk,baharın gelmesi,yoğunluk gibi nedenlerden dolayı kaymış durumda.Hangi şuurda yazıyorum,kaçıncı boyuttayım kestiremiyorum mesela.

Yine de yazmak istedim işte içimden gelenleri paylaşmak kadar güzel ne var ki?

*Facebookta ki,telefonda ki,mailimizde ki doğum günü msjlarını okuyarak,bir kaç telefon görüşmesi yaparak,bir kaç kişiyle sarılıp ah canım canım muhabbetleri kurarak geçicek olması büyük ihtimal olan bu doğum günümde başka ne bekleyebilirim ki?Hele ki verdiğim tepkiler bile günün belli bir saatinden sonra otomatikleşicekse?

He belki bişii* olurda hani kafasına esiverir iki küçük pasta iki mum samimiyetle kutlar doğum günümü o :) yok olmaz sadece hayal biliyorum zaten (:


yaa işte böyle.Anlamsız bir pozitiflik salakça bir beklentilik duygusu dolaşmakta damarlarımda.Hiçbirşey olmayacağının farkındalığı da var tabii.

en azından geçen sene olduğu gibi kendimi eve kapatma isteği yok ki bu da bir gelişme=)


iyi ki doğdum o zaman.

annem iyi ki doğurdun =)

12.4.09

okursun bunu

Okunması oldukça külfet olan bir paragrafın noktası olma sıfatını bile elde edememişken,bir tür savunma mekanizması olarak karşımda belirdiğini saklamaya lüzum mu var?Psikolojikmiş bu savunma mekanizması dedikleri kavram...Mesela günün çok mu sakin geçti gece rüyalarında baya koştururmuşssun.Şimdi konuyu sana bağlayalım.Etrafta arkadaş sıfatını taşıyabilicek insanlar hızla buharlaşıp uçarken inatla yerinde durabilmişssin.Ve kendini farkettirebilmişssin.Kimse yoksa uğur vardır dedirtmişssin mesela:)Ve bu seninle gelen bir çeşit nefes alma yolunu seçille gamzeyle ve sonraları zeyneple paylaşabilmişim:)Hiç yadırgamamışlar bizi:)Onlarda farketmiş olsa gerek etrafta uçup giden soyut ve yapay dostlukları ki seni olabildiğince somutlaştırmışız kalbimizde:)Gerçek olamayacak kadar mükemmelsin bizde..Kıskanmazsın,sadece seversin,konuşmalarda niyet aramazsın,unutmazsın,yanlış anlamazsın,çıkarını düşünmezsin,damarına göre şerbeti vermezsin,kimseler yokken sen varsın..Çivisi çıkmış dünyanın iğreti gerçeklerine ne kadar uzaksak sana o kadar yakınız uğurum :)Heryere yetebilme potansiyeline sahip başka kim var ki? =)Gamzeyi venediğe baka kim götürür:)Adının geçmesi bile yeterli gülebilmemiz için..Bunu senden başka kim yaptırabilir ki ?Seni tanımlamaya hiçbir kelimem yetmez bilirim..Sahneye sergilemeye karar verdiğimiz sevgi gösterisinin ilk perdesiydi bu:)Dediğin gibi başkalarına kızdıkça devamı gelir bunun:)Zira en büyük kozumuz olduğunu saklamaya gerek duymuyorum:))Hayatıma "uğur"lu bir alternatif getirdiğin için sana,seni ben de pekiiştirdikleri için seçil,gamze ve zeynebe teşekkürlerimi borç bilirim..İyi ki varız..

20.3.09

Mesela


Bazen kendi kendine yetebilmeli insan.Olanları görmezden gelebilmeli.20 günün sonunda fizyolojik olarak unutabileceğini mantığına düşürmeli..Ara ara bencil olmalı,çok değil birkaç gün kendine kalabilmeli.Aynaya baktığında şahane bir varlığı ilk kez görmüş gibi gözlerini iri iri açabilmeli.Eşsiz olduğunu düşünmeli ve nihayetinde gülebilmeli.
Zaten gülebildi mi kendi kendine yettiğini anlar insan.ara sıra kendine gülümsemesini hediye etmeli..
Hayat çok mu zor?
Çok mu kaypak zeminlere kurulmuş duygu binalarımız?
Hiç mi doğallık kalmamış?Gri renklere mi alışmışız?
Olsun…
Gri de renktir yav demeli ve geçebilmeli arada..En canlı boya kutusunu kapmalı,mesela kırmızıyı…Boyamak mı zor?üstümüz mü kirlenir?Sadece bir kereliğine özgürce kirletebilmeli kendini.

İnsanlar tanıdık.Tanıdıkça bağımlıları olduk.Çoğu sek halleriyle boğazımızdan yaka yaka geçerek oturdular midemize.Midemizi deldiler sonra.Hastanelik ettiler.
Cılız alkışlarla sonunun bir an önce getirilmesini arzu ettiğimiz konferans tadında geçti onlarla günlerimiz.Konuşmacının biz olduğunu,konuşmayı sadece kendimizin bitirebileceğini bile unutturanlar oldu.Küstahca tam da onlardan bahsederken terk edip gittikleri oldu salonu.
Sessiz kaldık.Sesimizi çıkaramadık..

Yorulduk sonunda.Çok kere yürümeye başlamadan yorulduk.Anlamlandıramadık ve anlamlandıramadığımız her kavramı soyutlaştırdık.İşe o kadar kaptırdık ki ,kendimizi bile soyutlaştırdık.Aynada kendimizi göremez olduk,ışıkların altında yürürken gölgemizi bile kaybettiğimizi anladık.Anladık ki bizi takip eden sadece gölgemizken,o bile kaybolmuş..

Biz mi kötüyüz insanlar mı diye sorar olduk.Dünyaya söver olduk.Hakaretlerimizn ardı arkası gelmez oldu.Nefretimizi kustuk bizi hiçbir zaman dinleme yetisine sahip olamayacak olan kocaman toprak parçasına…
Yenildik..Yenildiğimizi fark edince can havliyle müziklere sarıldık."Yetmediler ".Filmlere sarıldık."Yetmediler".İçkilere kucak açtık,şişelerin dibini göremeyecek kadar sarhoş olduk. "Yetmediler".Doktorlara koştuk."Yetmediler" fenalara koştuk..
Yetemeyeceğini çok kere tahmİn etmiştik zaten.Herşeyin beyin kıvrımlarında kurulan düşünce tünellerinden geçtiğinin farkına vardık.Farkına varınca gözümüze çarpan güneş ışığının içimizi nasılda ısıtabildiği gördük..Anlamsız bir mutluluk sardı bizi…Yeni kararlar aldık…
Anlamıştık sonunda..
İnsan önce kendine arkadaş olamalıydı..
Ne demiştik en başında?
İnsan,kendi kendine yetebilmeliydi..Olanları görmezden gelebilmeliydi...

16.3.09

gazze

yaa işte böyle okur..zaman üstümüze yığılırken biz
İnsanlar çabuk unutur oldu...

9.3.09

bu durumlardan sıkıldım

aliden kaçarken veliye tutuldum...

26.2.09

ve kırar göğsüne bastırırken





"Zehiri yapan dozdur"

sf:22

ben

Kelimlerin içlerine girip saklanasım var..
Kalıplara büyük geldim.
Kalıplara aykırı gittim.

23.2.09

siyasete bulaştıkça kelimelerimi kaybediyorum.olurda cümlelerimi toparlayabilirsem anlatıcağım çok şey var.
bekle beni blog.

18.2.09

Neyim var?


Uzun soluklu planlarımın üzerine düşme zamanı geldi.Eğer bir sene daha kendimden bir şeyler eksiltirsem hiç kalamam diye korkar oldum.Hissediyorum bende ki değişiklikleri.Karakterimi kuvvetlendirmek adına dayanılmaz acılara bundan katlanıyorum.Gidesim varken uzak yerlere zorluyorum kendimi ve kalıyorum.Bunları yapmam gerek başka türlü istediğim bir ben olamam.En büyük baskıyı kendi irademle kendime uyguluyorum.Oruç tutmak gibi bir şey bu..Tek farkı benim bir iftar saatim yok.

Kendi üzerime hiç acımadan uyguladığım bu baskı zaman zaman bunaltıyor beni.Bunaltımın sebebinin kendim olmadığına inandırmak için bir posta baskı daha uyguluyorum.Yıkıntıya yakın oluyorm böyle anlarda ve istemeden suratıma yansıyor bitkinliğim.Etraftakiler soruyorlar neden böylesin diye.Türlü türlü bahaneler sıralıyorum hepsine.Hımm deyip geçiyorlar.Anlamıyorlar.Sormak olsun diye soruyorlar.

ve nefretim büyüyor istemeden.Sabırla ve sabırsızlıkla bekliyorum günümü.

12.2.09

oyun bitti


Sadece kendimi kandırdığımın farkındayım.

Düne kadar herşey güllük gülistanlık giderken,ben şen kahkahalarımda boğulurken nedense gözlerim doldu aniden.

Gülmekten gözlerim yaşardı diye düşünmeye zorluyorum ama nafile.Galiba ip çoktan koptu.

Canlı renkler hızlıca kayboluyor sen de farkettin mi?

Matlaşıyoruz hissediyor musun?

Ya da hissedebiliyor musun diye sormalıyım emin değilim hislerin var mı yok mu.Karar vermesi çok zor.

Zoraki verdiğin cevaplarından sıkıldım.

Seninle konuşabilmek için konu aramaktan sıkıldım..

Sustuğumda benden başkasının konuşmadığını anlamaktan sıkıldım.

Sıkılıyorum bu aralar.

En çok da seni sıkmaktan sıkılıyorum ama.Biraz da inciniyorum.

Sustuğumda konuşmanı bekledim.Cevap vermedin ki...

"ya kusuruma bakma çok konuştum yine"cümleleri ağzımdan dökülürken cevap vermedin yine..

oysa ben çok konuştuğum için senden teselli cümleleri beklediğim için kurmuştum cümlelerimi..


Anlamadın ki..

Anladın da umursamadın belki.

Kendimi kandırmak güzeldi ve Devam da edebilirdi..

Ne güzel gülerken bu buruklaşma hissi..

Sol tarafa inan acı da hediyesi.

3.2.09

kesik kesik


bilmiyorum ki nerden ve nasıl başlasam?

gündem,kelimeler,hayat ve daha saymaya üşendiğim çok şeyler çok çok, karışık anlaması ve anlatması olabildiğince zor.

Arkada teoman abi düşünmeee düşünmeee diye bağırırken aslında ne yazasım ne de düşünesim var =)..ne de olsa kimse anlamıyor ve ben de anlamıyorum(:

Normal sayılabiecek günler yaşarsınız ya hani..

Tatsız tuzsuzdur,sürekli birşeyleri bekleyerek ve birşeylerden vazgeçrek tüketirsiniz zamnı..Boşlukları hiçliklerle doldurmak yapabildiğiniz en güzel iştir.

Amaçların,hedeflerin seni sen yapan değerlerin durdukları yerde tozlanırlar ya bazen..

Yazamazsın ki...

Hayatın gibi kelimelerin de dağınıktır.Zaten yeteneğin de yoktur yazmaya..Onun bunun kelimelerinden ilham almaya çalışırsın kendince.. sanki yazmak sana farzmış gibi..


Okunması ayrı bi külfet olan paragrafın virgülü kadarsındır çoğu zaman.Kimse farkedemez,kimse seni gördüğüne sevinmez.Kimselerin beklediği,görmek istediği sadece noktadır ya hani seni maalesef virgül yapan fazlalıkların vardır.

Yaşadığım anları değersizleştirdiğimden mütevellit yazamıyorum bu aralar.

Ağlayamıyorum bir de...

Ağlasam ve yazsam ne kadar rahatlicam oysa.

Üstümde ağır yükler var.


hem hisleniyorum,hem hissizleşiyorum..

böyle nereye kadar sürer bilmem ama umarım fazla zamanımı ve fazla beni alıkoymaz


10.1.09

gidenleriyle 2008,gelenleriyle 2009..kısacası sıfıra sıfır elde var sıfır.



Geçenlerde başıma ne geldi biliyo musuaan? diye başlıyorum.Sizlerde bunalarak heaa öyle mi? hadi yaa diye zoraki tepkiler verebilirsiniz izin verdim.Girişten de anliicanız gibi baya sıkıcı,sıradan saçma bişey olucak.Olsun beni her türlü sevin=)Fotoğrafın ilginçliği,yorumu okumanızı sağlicak ya hani o yüzden gıcıklığına sakız gibi uzatıyorum.Kötü biriymişim ben bi de değişmişim ya hani maksat içeriğe uygunluk.Bardağı içi su doluyken bir hışımla yere fırlattıktan sonra suyun dökülmesine üzülen bünyemle çok şeyin farkına yeni yeni varıyorum şu sıralar bu durum çeneme vurmakla vuku bulmakta.Bu çarpık ruh haliyle yaptığım icraatlar fenalara koşmama neden oluyor...
Her fotoğrafın bir hikayesi olur ya hani şimdi ona hızlıca bir giriş yapıyoruum yaptım :)Stresli bir hafta geçirmişssin 2009 gelmiş neyine..doğru dürüst ne uyumuşssun ne de yemişssin..Arkadaşlarınla da aran gergin.Bunun yanında güzel insanlarla tanışman yaşamaya devam etmen gerektiğini vurguluyor.(mervem ve burcum saolun)Paylaşmışssın paylaştıkça çoğalmışssın falan=)Sonra sana verilen tavsiyelere uymak işine gelmiş sabah telefonuna sarılmışssın hızlı ve donuk bi şekilde nerde ne zaman buluşucağınıza karar vermişssin.donuk bi konuşma ikinizde de hakim.Ulan nedir bu yaa yeter artık modlarına bürünmüş bir halde sokağa fırlamışssın.Yarım saatin var.45 dk minibüs bekliyorsun 55 dk. bekletiyorsun.55 dk seni bekleyen şirin varlık nerdesiniz gibilerinden bişiiler söylüo ama uğultu şeklinde duyuyosun.Yarım yamalak bişiiler dökülüo ağzından ama ne dediğini sen bile anlamıyosun.Konuşuyorum,gülüyorum ve fotoğrafını çekiyorum onun..Prof.mak.olmadıı için kendimi kınıyorum ama mesele bu değil.Fotoğrafı çekerken salak gibi elim titriyor,Poz verdiremiyorum.İnanmazsın karşımda tek o yok.Bi kaç tane o birden bana odaklanmış gibi.Biri kızıyor,biri bakmıyor bile biri de gülüyor.Güleni yakalamaya çalışıyorum ve çaktırmamaya özen gösteriyorum.Sonra hiç fotojenik değilsin diyorum.Çok incesin diyor.Gerçekten değil.O mimikleri en has fotoğrafçısı gelse yakalayamaz iddalıyım arkadaş.
bu çoklu kaos tadı veren duygularımı fotoğrafa dökemiyorum:(
kafa karışıklığımın milyonda birinin netleştirilmiş haliyle sadece yazmaya çalışıyorum şimdi yaptığım gibi.
.önce minibüsün kapılarının üstüme kapanmasının,sonra inatla yanlış minibüse binmenin,fazladan para ödememin,kampüse giden yokuşun ortasında"ulan nerdeyim ben?"burda inicem diye ciklememin,yurdun yolunu aynı yoldan 5 kere geçmeme rağmen kaybetmemin,kuzenim msj atmasa hani sabaha kadar yürüme potansiyelimin ve alıklıklarımın ve tüm olgularımın tek sebebi,karşımdakinin o olduğuna kendimi bir türlü inandıramama bağlıyorum.şimdi neden bize böyle bi açıklama yaptın dersen ki demezsin yine de dersen derim ki "ben size şu ana kadar neyi açıklamadım ki?"
bir de neden karşındakinin o olduğuna inandıramadın diye düşünücek olanları tahmin ederekten diyorum ki:
3 sene geçmiş.Çok uğraşmışssın konuşmak için o hiç oralı olmamış bile tam iki sene senden uzmanca saklanmayı başarmışFarklı şehirlerde olmanın getirdiği ona rahatlıkken senin hergünün cehenneme dönmüş.Ve 3. senede normal bir günde birden tekrar msn adresini ekleyiveriyorsun şansa bak ki o da ekliyor.Önce buz gibi başlanıyor sohbetlere eskiler açılmıyor hiç.Dikkatli davranıyorsun.Her an gidebilirmişcesine tavırlarına alışmaya çalışıyorsun.Ama bu sefer gitmior.Eskileri açmıyorsun ya hani ortada herhngi bir hesap sorma durumu da yok.Zaman geçiyor buzlar eriyor yine samimi oluyorsunuz.Kahretsin ki yine aşık olmak üzere olduğunu farkediyorsun.O ise tam bir dengesiz.Bir gün seni göklere sığdıramazken diğer bir gün yeraltına fırlatıp üstüne toprak örtmekten hiç rahatsızlık duymuyor.Susmaya çalışıyorsun ki konuşursan gider.Kendine kızıyorsun arkadaşlarını da kızdırıyorsun.DEĞER Mİ lan diyorlar.Değmez mi diyorum çileden çıkıyorlar.
Ve en sonunda 2009 a onunla girmeye karar veriyorum.Telefon açıyorum ne demek gel tabi diyor.Heyecanlanıyorum.Alışveriş yapıyorum.Şansım benimle biliyorum.Kuzenimle o aynı şehirde ortada hiç pürüz yok derken gitmemin evvelsi gecesi msj atıyorum.Ordasın değil mi=) diyrrek.Büyük ihtimalle şehir dışında olucam diyor.
Kitleniyorum.Kızamıyorum da arkadaşızya hani,kuzenim için gelicem ya ben neden kızayım ki?Ne hakkım var ki..O şehirde olmadığını bile bile gidiyorum yine de.Kuzenimle sokaklarda yürürken çoğu kişiye o mu aa galiba onu gördüm şizofrenliği ile süzüyüroum.Boş çıkıyor hepsi.Darmadağın oluyorum kendime kızıyorum.Değmez diyenlere en sonunda haklısınız demekten başka çarem kalmıyor.Yine de değdiriyorum bir şekilde ama..
Derken yılbaşı geliyor,geçiyor.Arıyorum tekrardan mutlu yıllar diyorum sana da bebeğim diyor.Nese kapatıyorum telefonu belli ki içmiş.Yoksa bu pişkinlik onda yoktur yaa diye arkadaşlarıma anlatıyorum.Sövüyorlar.Onlar sövdükçe değişik bir haz hissediyorum.İki gün geçiyor tekrar arıyorum ve dönücem yarın gece diyor peki diyorum ertesi günü buluşalım.
Giderken tüm birikmişliklerimi çöpe atıyorum.Zaman açısından yenilmişte olsam benim istediğim oluyor.İçimi eriten gözlerine fazla bakmamaya özen gösteriyorum.İmkansız diyorum içimden.Maalesef bu hikayenin sonunu getirebilmem imkansız.
kalkalım artık diyorum.Tam 3 saat oturmuşuz.3 yıl göreme 3 saat otur.ah şu rakamlar.hayat benimle dalga geçmeyi hep sevmiştir zaten.
bitirmiyorum..ne kalbimdekileri,ne hislerimi ne de arkadaşlığımızı
başı ucu belli olmayan bir sonsuzluğa katıyorum ikimizi yanımıza da 3 noktayı iliştiriveriyorum...